Politika Teorisi ve Devlet Anlayışı
Etiğinin, iyi hayata ancak iyi düzenlenmiş bir toplum düzeninde erişilebileceğini öne sürdüğü için kendisine ayrılmazcasına bağlı olduğu politika teorisi veya felsefesi, Aristoteles'in sadece tarihsel yönden ilginç olmakla kalmayıp, ele alındığı her seferinde temel ve gerçekçi birtakım vukufları gözler önüne serdiği için önemli ve değerli katkılarda bulunduğu bir alan ya da disiplin olmak durumundadır. Aristoteles, sonradan Hobbes, Locke gibi pek çok modern politika filozofu tarafından pek çok konuda eleştirilmiş olsa da politik düşüncenin sonraki tarihine yoğun bir şekilde etki etmiş olan politika felsefesinde, aslında yeni ve bilinmedik hiçbir şey söylemez. Daha doğrusu, onun politika felsefesinin hem Antik Yunan düşüncesinin hem de kendi felsefesinin bazı temel kabullerinin bir sonucu olduğu söylenebilir.
Aristoteles’e göre yetkinleşme sürecinin zirvesinde olan polis’in (şehir veya şehir devleti) varlık nedeni, insanoğlunun mutluluğudur, yoksa insanoğlunun polis’in bekası için varlığı söz konusu değildir. Doğada var olan tüm diğer varlıklarda olduğu gibi, kişileri bir araya getiren şey, farklı yetenek ve sahipliklerin üzerine inşa edilen karşılıklı çıkarlardır. Bu anlamda Aristoteles hocası Platon’a karşıt olarak bir polisi oluşturan yurttaşların mümkün mertebe farklı yetenek, mülkiyet ve ihtiyaçlara sahip olmasını savunmaktadır. Eğer tüm bireylerin sahip oldukları yetenek ve mülkler eşit olursa, kimse birbirine ihtiyaç duymayacak ve böylece de bir araya gelme olmayacaktır.
Kendiliğinden doğup gelişen polis düzeninin faydalarının sürekli kılınmasında Aristoteles, yurttaşların birbirlerine karşı duyduğu dostluk duygularına büyük önem atfeder. Nitekim, “biz, polislerde dostluk duygularının olmasını, onlar için gerçekten nimet sayıyoruz; dostluk, iç kavgaları önleyecek bir güvencedir” demektedir. Aristoteles’in bir polisi bir arada tutmaya yardım eden bir bağ olarak yorumladığı bu dostluk anlayışı, aile ve bir ölçüde de köyü bir arada tutan yakınlık duygusundan (duygudaşlık) farklıdır. Bir polisin vatandaşları arasında var olan dostluk, karşılıklı yararların olduğu her tür ilişkide ortaya çıkan bir olgudur. Bu anlayışa göre dostluk, bir pazar yerinde alış veriş yapan iki kişinin, yolculuk sırasında arkadaşlık eden bir grubun veya cephede omuz omuza savaşan askerlerin aynı topluluğun üyesi olmaktan, aynı kaderi paylaşıyor olmaktan veya daha genel bir ifadeyle ortak bir çıkara sahip olmaktan dolayı birbirlerine karşı duydukları bir yakınlıktır. Amaçları ve bu amaçlara dönük faaliyetleri paylaşmak, bireyleri birbirlerine karşı özel bir yakınlık ifade etmeye eğilimli kılacaktır. Bu yakınlığın derinliği ve yoğunluğu da paylaşılan amaç ve araçların türüne göre değişecektir. Bu çerçevede Aristoteles’e göre bir polisin ayakta kalabilmesinin diğer nedeni de, aynı amaç, faaliyet ve kimlikleri paylaşan bireylerin birbirlerine yardım etmeye doğal olarak eğilimli olmalarıdır.
Aristoteles’e göre yönetici organ tek kişi, bir azınlık veya bir çoğunluk tarafından elde tutulabilir. Bir yönetici organın veya rejimin ortak yararı izleyip izlememesine dayalı olarak da bir rejimin iyi ya da yozlaşmış rejim olmasından bahsedilir. Ortak yararı takip eden rejimler iyi rejimlerdir. Bunlar arasında, tek kişinin yönetimi olan monarşi, erdemli bir azınlığın yönetimi olarak aristokrasi ve fakir halk kitleleri ile zengin azınlığın birlikte yönetime ortak olduğu politeia rejimi bulunmaktadır.
Öte yandan ortak yarar yerine kişisel/hizipsel çıkarı güden rejimler kötü rejimlerdir. Bunlar arasında tek kişinin yönetimi olan tiranlık, zengin azınlığın yönetimi olarak oligarşi ve fakir halk kitlerinin oluşturduğu çoğunluğun yönetimi olarak demokrasi yer almaktadır.
Aristoteles’e göre bunlardan hangisinin ideal rejim olduğu hususu tartışmalıdır. Nikomakhos’a Etik kitabında Aristoteles en iyi rejimin “monarşi” olduğunu ifade etmekle birlikte bunun gerçekleşmesini hemen hemen imkânsız görür. Aristoteles Politika adlı eserinde eğer toplumda erdemi toplumun geri kalanının erdemini açık ara geride bırakmış bir veya birkaç kişi varsa, onların yönetimine diğerlerinin ortak olmasının büyük adaletsizlik olacağını belirtir. Buna ilave olarak, Aristoteles mutlak krallık/monarşinin barındırdığı güçlükleri tartıştığı Politika’nın 3. Kitap 15. Bölümünde diğer insanları tüm erdemlerde geride bırakacak birisini bulmanın neredeyse imkânsız olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle bilge, erdemli bir azınlığın yönetimi demek olan aristokrasinin Aristoteles için ideal rejime karşılık geldiği düşünülebilir. Nitekim Aristoteles, “eğer aristokrasi hepsi iyi olan bir grup insan tarafından yönetim olarak algılanırsa, şehirler için aristokrasiyi seçmek krallığa göre daha takdire şayandır” der.
Aristoteles ahlâkına temel olan "doğru olan orta” kavramı, onun siyaset anlayışına da hâkimdir. Çünkü O da, Platon gibi, insanın bir toplum içinde yaşamaya zorlandığı inancındadır. Ona göre de birey, gerçek varlığını devlet içinde algılar. Buraya kadar aynı görüşte olan Platon ve Aristoteles’in yolları bundan sonra birbirinden ayrılır. Platon gerçek ile ilgisi olmayan bir devlet varsayımı öne sürerken, Aristoteles devlet varsayımını her şeyden önce tarihsel gerçeklikten çıkarmaya çalışır. Ona göre yalnızca aklın ürünü olan ideal bir devlet örgütü düşünmenin hiç anlamı yoktur. Yapılması gereken tek doğru davranış, gerçeklikten hareket etmektir.
Aristoteles’e göre yetkinleşme sürecinin zirvesinde olan polis’in (şehir veya şehir devleti) varlık nedeni, insanoğlunun mutluluğudur, yoksa insanoğlunun polis’in bekası için varlığı söz konusu değildir. Doğada var olan tüm diğer varlıklarda olduğu gibi, kişileri bir araya getiren şey, farklı yetenek ve sahipliklerin üzerine inşa edilen karşılıklı çıkarlardır. Bu anlamda Aristoteles hocası Platon’a karşıt olarak bir polisi oluşturan yurttaşların mümkün mertebe farklı yetenek, mülkiyet ve ihtiyaçlara sahip olmasını savunmaktadır. Eğer tüm bireylerin sahip oldukları yetenek ve mülkler eşit olursa, kimse birbirine ihtiyaç duymayacak ve böylece de bir araya gelme olmayacaktır.
Kendiliğinden doğup gelişen polis düzeninin faydalarının sürekli kılınmasında Aristoteles, yurttaşların birbirlerine karşı duyduğu dostluk duygularına büyük önem atfeder. Nitekim, “biz, polislerde dostluk duygularının olmasını, onlar için gerçekten nimet sayıyoruz; dostluk, iç kavgaları önleyecek bir güvencedir” demektedir. Aristoteles’in bir polisi bir arada tutmaya yardım eden bir bağ olarak yorumladığı bu dostluk anlayışı, aile ve bir ölçüde de köyü bir arada tutan yakınlık duygusundan (duygudaşlık) farklıdır. Bir polisin vatandaşları arasında var olan dostluk, karşılıklı yararların olduğu her tür ilişkide ortaya çıkan bir olgudur. Bu anlayışa göre dostluk, bir pazar yerinde alış veriş yapan iki kişinin, yolculuk sırasında arkadaşlık eden bir grubun veya cephede omuz omuza savaşan askerlerin aynı topluluğun üyesi olmaktan, aynı kaderi paylaşıyor olmaktan veya daha genel bir ifadeyle ortak bir çıkara sahip olmaktan dolayı birbirlerine karşı duydukları bir yakınlıktır. Amaçları ve bu amaçlara dönük faaliyetleri paylaşmak, bireyleri birbirlerine karşı özel bir yakınlık ifade etmeye eğilimli kılacaktır. Bu yakınlığın derinliği ve yoğunluğu da paylaşılan amaç ve araçların türüne göre değişecektir. Bu çerçevede Aristoteles’e göre bir polisin ayakta kalabilmesinin diğer nedeni de, aynı amaç, faaliyet ve kimlikleri paylaşan bireylerin birbirlerine yardım etmeye doğal olarak eğilimli olmalarıdır.
Aristoteles’e göre yönetici organ tek kişi, bir azınlık veya bir çoğunluk tarafından elde tutulabilir. Bir yönetici organın veya rejimin ortak yararı izleyip izlememesine dayalı olarak da bir rejimin iyi ya da yozlaşmış rejim olmasından bahsedilir. Ortak yararı takip eden rejimler iyi rejimlerdir. Bunlar arasında, tek kişinin yönetimi olan monarşi, erdemli bir azınlığın yönetimi olarak aristokrasi ve fakir halk kitleleri ile zengin azınlığın birlikte yönetime ortak olduğu politeia rejimi bulunmaktadır.
Öte yandan ortak yarar yerine kişisel/hizipsel çıkarı güden rejimler kötü rejimlerdir. Bunlar arasında tek kişinin yönetimi olan tiranlık, zengin azınlığın yönetimi olarak oligarşi ve fakir halk kitlerinin oluşturduğu çoğunluğun yönetimi olarak demokrasi yer almaktadır.
Aristoteles’e göre bunlardan hangisinin ideal rejim olduğu hususu tartışmalıdır. Nikomakhos’a Etik kitabında Aristoteles en iyi rejimin “monarşi” olduğunu ifade etmekle birlikte bunun gerçekleşmesini hemen hemen imkânsız görür. Aristoteles Politika adlı eserinde eğer toplumda erdemi toplumun geri kalanının erdemini açık ara geride bırakmış bir veya birkaç kişi varsa, onların yönetimine diğerlerinin ortak olmasının büyük adaletsizlik olacağını belirtir. Buna ilave olarak, Aristoteles mutlak krallık/monarşinin barındırdığı güçlükleri tartıştığı Politika’nın 3. Kitap 15. Bölümünde diğer insanları tüm erdemlerde geride bırakacak birisini bulmanın neredeyse imkânsız olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle bilge, erdemli bir azınlığın yönetimi demek olan aristokrasinin Aristoteles için ideal rejime karşılık geldiği düşünülebilir. Nitekim Aristoteles, “eğer aristokrasi hepsi iyi olan bir grup insan tarafından yönetim olarak algılanırsa, şehirler için aristokrasiyi seçmek krallığa göre daha takdire şayandır” der.
Aristoteles ahlâkına temel olan "doğru olan orta” kavramı, onun siyaset anlayışına da hâkimdir. Çünkü O da, Platon gibi, insanın bir toplum içinde yaşamaya zorlandığı inancındadır. Ona göre de birey, gerçek varlığını devlet içinde algılar. Buraya kadar aynı görüşte olan Platon ve Aristoteles’in yolları bundan sonra birbirinden ayrılır. Platon gerçek ile ilgisi olmayan bir devlet varsayımı öne sürerken, Aristoteles devlet varsayımını her şeyden önce tarihsel gerçeklikten çıkarmaya çalışır. Ona göre yalnızca aklın ürünü olan ideal bir devlet örgütü düşünmenin hiç anlamı yoktur. Yapılması gereken tek doğru davranış, gerçeklikten hareket etmektir.